Çocuk Ve Müze


ÇOCUK VE MÜZE

Çocuklarimiz büyürken bedensel, bilissel ve duygusal olarak degisik gelisim evrelerinden geçerler. Bunlara bagli olarak da birtakim davranislar ile anlama ve degerlendirme yetileri kazanirlar. Zaman kavramini anlamak, zamanin geçmisi, bugünü ve gelecegi içeren bir boyut oldugunun farkina varmak, çocuklarimizi giderek tarihi anlamaya vardirir. Tarih, geçmisin algilanmaya baslandigi andan itibaren çocuklarin gündemine girer. Geçmis, her çocuk için önceleri kendi dogumlariyla baslayan bir zaman dilimidir. Sonralari, en yakinlarinin (ablalar, agabeyler, anne-babalar, büyükanneler ve dedeler, vb.) geçmisi kadar geriye gider. Çocuklarimiz somut düsünce evresinde olduklarindan, eski günlere ait esyalar yardimiyla geçmisi kavrarlar. Ne yazik ki artik birçogumuz evlerimizde eskiye ait esya bulunduramiyoruz. Dolayisiyla aile albümleri, daha önceki dönemler hakkinda çocuklara rehber görevi üstlenirler. Büyükanne ve dedelerinin yasadigi evlerin, gezindikleri sokaklarin nasil oldugu, evlerinde hangi esyayi kullandiklari, neler giyindikleri hakkinda, kendi yasadigi evi, giyindigi kiyafetleri ve evde kullandiklari ev esyasiyla karsilastirmalar yapmasi, çocuklari geçmis olgusunu kavramaya yöneltir. Ne yazik ki yasami yasayarak kavrayan çocuklarimiz için, aile albümlerinde görerek, ya da aile büyüklerinin anlattiklariyla geçmisi algilamak, yeterli olamiyor.

Iste müzeler, evlerimizde barindiramadigimiz, anlatmakla da kavratamadigimiz geçmis yasamlara ait görsel, yazinsal ve isitsel her türlü belgeyi bizler için sergiler. Üstelik aile tarihimizden de çok çok geriye giderek, çocugun tarihi anlama sürecine dogrudan katkida bulunan kurum olma niteligiyle toplum yasantimizda önemli bir yer tutar (Glaser, 1986). Bati toplumlarinda müzeler, topluma karsi sorumluluklarinin bilincine varip sahip olduklari koleksiyonlari daha iyi kavratmak için yaygin egitim kurumu gibi çalismaya baslamislardir. Bunun sonucu olarak halk için ve özellikle de çocuklar için egitim programlari olusturmuslardir. Müzeler, okullarla isbirligi yaparak, farkli okul çagindaki tüm ögrencileri önceden belirlenmis tarihlerde, çesitli oyunlarla süslenen, açiklamali, tartismali rehberli gezi ve atölye çalismalarinin yapildigi müze günleri düzenleyerek çocuklarin geçmisle, yani tarihle tanismalarini saglamaya baslamislardir (Abaci, 1997). Ülkemizde müzelerin, çocuklarin ve halkin egitimine katkisi yeni yeni önemsenmeye baslanmis olsa da henüz müze ve okul isbirligi tam olarak gelismemistir. Bu nedenle çocuklarimizin tarihle karsilastirilmalari görevi büyük ölçüde ögretmenlere ve ailelere düsmektedir. Çocuklarimizla müzelere gitmek, onlarla tarihsel geçmisimizi paylasmak, uygarlik sürecini sorgulamak, müzelerden yararlanmayi hayatlarinin bir parçasi olarak kabul ettirmek ve bütün bunlari çocuklarin gelisiminde önemli bir adim olarak degerlendirmek her yetiskinin görevidir. Çocuklarimizla birlikte keyifli bir hafta sonu geçirmek, onlarla ilgilerini çektikleri bir seyleri paylasmak, biz yetiskinleri çocuklarimiza daha da yaklastirir. Müzeleri ziyaret etmek, aslinda tarih içinde bir yolculuga çikmaktir. Bir müzenin gücü, tarihi daha dokunabilir ve canli yapmasidir (Adigüzel, 2002). Bu gezilerde hem çocuklarimizla birlikte eglenceli vakit geçirme sansini yakalariz, hem de çocuklarimizi geçmis hakkinda düsündiirterek onlarin tarihsel bilinç edinmelerini saglariz.

Egitim-ögretimde esas olan, elden geldigince fazla duyu organini harekete geçirmek, onlari aktif hale getirmektir. Dersler ve konular bir yasanti haline getirilirse, silinmez bir biçimde algilanip ögrenilir, iyice özümsenir (Kavcar, 2002). Bu nedenle çocuklarimiz okullariyla ya da siz anne babalariyla birçok geziye katilir. Bunlar piknik, hayvanat bahçesi ya da bir sirk olabilir. Süphesiz ki her gezi onlar için yeni dünyalarin kesfidir. Dogayi, hayvanlari gözlemlemek, incelemek çocuklarin ögrenmelerine olumlu yansir. Ancak bir müze gezisi, çocuklarimiza diger gezilerden daha farkli bir dünya sunar. Bu dünya geçmiste yasanmis, ama bugün müzelerde sunulan nesnelerden, yapitlardan izleyebilecegimiz bir dünyadir. Yani tarih diye adlandirdigimiz dünyadir. Müze gezileri, • Çocuklarimizin tarih bilinci edinmelerine yardimci olur. • Çocuklarimiza bilgilerini gelistirme yollarini ögretir. Bu bilgileri kitap bilgileriyle karsilastirma aliskanligi kazandirir. • Çocuklara kitaplarda okuduklari tarihsel dönemlerde kullanilan yasam nesnelerinin gerçeklerini görme olanagi verir. • Çocuklarin tarihsel olaylar ve o dönemin yasam nesneleri arasinda iliski kurmaya yönlendirir. • Bu nesnelerin günümüzdeki nesnelerden farkliliklarini ve benzerliklerini, düsüncelerinde karsilastirmalarini saglar. • Çocuklarimizda gözlem, mantik, yaraticilik, hayal gücü ve begeni duygusunun olusmasina ve gelismesine katkida bulunur. • Gelisimin ve degisimin kaçinilmaz oldugunu gösterir. • Olaylari bütün boyutlariyla düsünmeyi, degerlendirmeyi (çok boyutlu düsünmeyi) ögretir. (Abaci, 1996).

"Ille müzeye gitmek mi gerekir? Okul egitiminin yani sira kitaplardan ve televizyon programlarindan ögrenmek, bizi zaman kaybindan ve birçok zahmetten kurtarmaz mi?" diye de düsünebiliriz. Televizyonda sürekli degisen bir görüntü akisi vardir. Her çocugun yasma ve ilgi alanlarina göre, gördüklerini özümseme süresi ayni olamaz. Üstelik televizyon programlarinda sinirli yas grubuna seslenen bir program hazirlansa bile, o yastaki bütün çocuklarin ilgi alanlarinin ayni oldugu varsayilir ve programin içerigi bu varsayima göre yapilir. Kitaplardan yararlanma, bu bakimdan daha avantajli gibi görünüyor. Kitaplarda hiç degismeyen görüntü, çocuklarin kendilerine uygun sürede algilamalarina yardimci olabiliyor. Istendiginde de, tekrar tekrar geri dönülebiliyor (Abaci, 2003). Ancak her ikisinde de, çocuklarimiz pasif ögrenme içindedir. Tabi ki bundan "Kitap okumayalim, televizyon izlemeyelim, yalnizca müzeleri gezelim." gibi bir sonuca varmamaliyiz. Yasantimizdaki degisik edinimler nasil ki bizlerde degisik yorum ve ifade biçimleri olusturuyorsa; kitaplar, televizyon programlari ve müze gezileri de çocuklarimizin belleklerinde öznel bir bütünlüge ulasirlar. Burada üzerinde durulmasi gereken nokta, çocuklara rutin egitimlerinin disinda farkli bir ögrenme ortami sunabilmektir. Iste bu nedenle 'Müzeler bilissel ögrenmenin yani sira duyussal ve yasantisal ögrenmenin de saglanacagi ortamlardir.

Yard.Doç.Dr. Oya Abaci